Çalışanın Sosyal Medya Paylaşımı nedeniyle İş Sözleşmesinin Feshedilmesi Hakkında Anayasa Mahkemesi Kararına İlişkin Bülten
22.11.2023 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin 2019/10975 başvuru numaralı ve 14.06.2023 tarihli kararında, bir belediyeye bağlı bir şirketteki sendikalı çalışanların sosyal medyada yaptıkları siyasi içerikli paylaşımlar nedeniyle iş sözleşmelerinin feshedilmesinin özel hayata saygı hakkı ile ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine karar verilmiştir.
Karar uyarınca işverenler tarafından, çalışanlarının sosyal medyada yaptıkları paylaşımlar nedeniyle fesih opsiyonları değerlendirilirken paylaşımların:
- işin işleyişine nasıl etki ettiği,
- iş sözleşmesinin hangi yükümlülüklerini ihlal ettiği,
- iş sözleşmesinde güdülen amacın nasıl tehlikeye soktuğu,
- mesai saatleri içerisinde yapılıp yapılmadığı, ve
- işveren tarafından sağlanan araçlarla yapılıp yapılmadığı
gibi hususlar değerlendirilmeli ve işverenin korunan menfaatleri ile çalışanın Anayasa’da korunan hakları arasındaki denge gözetilmelidir.
Anayasa Mahkemesi kararda:
- İş sağlığı ve güvenliği, işverenin cezai ve hukuki konularda korunması gibi haklı ve meşru görülebilecek nedenlere işverenin kural olarak çalışanın özel hayatı kapsamında yer alan bazı davranış ve eylemlerine ilişkin sınırlamalar getirebileceğinin söylenebileceğini, ancak işverenin yetki ve haklarının sınırsız olmadığını, çalışana tanınan temel hak ve özgürlüklerin işyeri sınırları dahilinde de korunduğunu, aynı zamanda kısıtlayıcı ve uyulması zorunlu işyeri kurallarının çalışanların temel haklarının özünü zedeleyecek nitelikte olmaması gerektiğini belirtmiştir.
- Çalışanın kişisel sosyal medya hesabından işi, işyeri veya işvereni ile ilgili olmayan paylaşım ve beğenilerde bulunması halinde işverenin sadece bu nedene dayanarak iş sözleşmesini feshedebileceğini kabul etmenin, çalışanın demokratik bir toplumda temel haklarına ve özgürlüklerine çalışırken de saygı gösterilmesi gerektiği yönündeki haklı beklentisiyle uyuşmayacağını vurgulamıştır.
- İşyerinde veya iş araçlarıyla gerçekleşmeyen, işin işleyişine etkisi olmayan ve kişisel alanda gerçekleşen durumların fesih nedeni olacağını doğrudan kabul etmenin, işverenin menfaatleri ile çalışanın menfaatleri arasında pozitif yükümlülükler kapsamında devlet tarafından korunması gereken dengenin çalışan aleyhine bozulması sonucunu doğuracağını belirtmiştir.
- Başvurucuların paylaşımlarının işin yürütülmesini, iş sağlığını ve güvenliğini olumsuz etkileyip etkilemediğinin önem taşımakta olduğunu söylemiştir.
- İlk derece mahkemeleri tarafından da anılan paylaşımların işyerine ve işin işleyişine olan yansıması, çalışanın ifa ettiği görevi, sicili, paylaşımların alenileştirildiği gibi hususlar gözetilerek değerlendirilip yeterli ve ilgili gerekçe ile açıklanması gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca, iş sözleşmesinin feshinin işverenin meşru amacına uygun ve orantılı olup olmadığı gözetilerek işveren ile çalışan arasındaki çatışan çıkarların adil biçimde dengelenmelerinin sağlanması gerektiğini söylemiştir.
- Bazı devlet yetkililerinin şöhret ve itibarına yönelik saldırıların şirketin haklarını haleldar etmesi ile başvurucuların temel hak ve özgürlüklerinin çatıştığı mevcut davada, çıkarlar arasındaki dengelemenin yapılması sırasında mahkemelerin bu dengeyi kurmakta başarısız olduklarını belirtmiştir.
Ayrıca paylaşımların mesai saatleri içinde ya da iş araçlarıyla yahut işyerinde yapıldığının ve başvurucuların bu sebeplerle iş sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluklarını yerine getiremediğinin ileri sürülmediğini vurgulamıştır.
- Bölge Adliye Mahkemesi kararında somut olarak hangi sözleşme yükümlülüğünün yüklendiğininve çalışanın, hangi davranışı ile hangi somut sözleşme yükümlülüğünü ihlal ettiğinin eksiksiz olarak tespit edilmediğini; işverenin zarar gören işletme menfaatlerinin neler olduğunun açıklanmadığını değerlendirmiştir.
- Başvurucuların, işverenin şahsına, mülkiyetine ve hukuken korunan diğer varlıklarına verdikleri zararlar gösterilmediği gibi paylaşımların hangi surette iş sözleşmesi ile güdülen amacı tehlikeye sokacak özellikleri olduğunun ve karşılıklı duyulan güveni sarsacak bir davranış olarak nitelendirildiğinin ortaya konulamadığını belirtmiştir.
- Yukarıdaki nedenlerle; özel hayata saygı hakkına ilişkin Anayasa’da belirtilen güvencelerin gözetildiği özenli bir yargılama yapılmadığı, dolayısıyla anayasal güvencelerin korunması açısından devletin yükümlülüklerini yerine getirmediği anlaşıldığından Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.
Aynı zamanda, yukarıdaki değerlendirmelerin ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkin olduğunu belirterek Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün de ihlal edildiğine karar vermiştir.
Konu hakkında Anayasa Mahkemesi’nin basın duyurusunu aşağıda bulabilirsiniz: