Kural olarak, bir fikri ürünü geliştiren (veya bulan) kişi, o fikrin sahibidir. Doktrinde bu duruma gerçek hak sahipliği ilkesi denilmektedir.[1] Doğası gereği bir fikri mülkiyet ürünün ancak gerçek bir kişi tarafından geliştirilebileceği kabul edilmektedir. Patent hukuku kapsamında buluşu yapan kişi her zaman gerçek bir kişi olmalıdır. Ancak durumun gerekliliği uyarınca buluşun hak sahibi bir tüzel kişi de olabilmektedir. Bu noktada çalışan buluşlarında gerçek hak sahipliği ilkesinden ayrılık gözlenmektedir.[2] Uluslararası hukukta yeknesak bir kural olmamakla beraber devletler çalışan buluşları açısından gerçek hak sahipliği ilkesinden ayrılmaktadır. Her ne kadar kural olarak patent isteme hakkı buluşu geliştiren kişide olsa da iş ilişkisi altında geliştirilen buluşlarda durum daha farklıdır ve özellikle incelenmelidir.

Türk Hukukunda bu husus 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanun’u (“Kanun”) uyarınca düzenlenmiştir. Bu bağlamda Kanun uyarınca belli koşulların gerçekleşmesi halinde patent isteme hakkı işverene tanımlanmıştır. Patent isteme hakkının kimde olduğuna göre işverenlerin buluşu geliştiren işçilerine belirli bir bedel ödemesi gerekebilir. Türk Hukuku kapsamında patent hakkının kimde olduğunun tespiti için bakılması gereken en önemli husus buluşun serbest buluş mu yoksa hizmet buluşu mu olduğudur. Bu noktada buluşun tipi buluş üzerinde kimin patent hakkı olduğunu belirleyecek olan önemli noktadır. Bir buluş hizmet buluşu ise, işveren buluş üzerindeki hakkı kısmen veya tamamen alma hakkına sahip olabilecektir.

Hizmet Buluşu-Serbest Buluş

Hizmet buluşu ve serbest buluş kavramları Türk Hukukunda Kanun madde 113 uyarınca düzenlenmiştir. Kanun uyarınca hizmet buluşları “Çalışanın, bir işletme veya kamu idaresinde yükümlü olduğu faaliyeti gereği gerçekleştirdiği ya da büyük ölçüde işletme veya kamu idaresinin deneyim ve çalışmalarına dayanarak, iş ilişkisi sırasında yaptığı buluş, hizmet buluşudur.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu bağlamda hizmet buluşundan söz edilebilmesi için ortada bir iş ilişkisinin bulunması şarttır. Ek olarak çalışanın “yükümlü olunan faaliyet alanı” veya “büyük ölçüde işletme veya kamu idaresinin deneyim ve çalışmalarından” yararlanarak buluşu geliştirmiş olması gerekmektedir. Bu kapsamda iş ilişkisi bulunması mutlak unsurken diğer iki unsurdan birinin bulunması yeterlidir.

Serbest buluşun tanımı ise Kanunda yer almamaktadır. Buna göre hizmet buluşu kabul edilmeyen diğer buluşlar serbest buluş kabul edilecektir.

İşverene Bildirim Yapma Yükümlülüğü

Kanun’un 114. Maddesi uyarınca çalışan hizmet buluşu geliştirdiğinde bu durumu işverene yazılı olarak ve gecikmeksizin bildirmelidir. Bu yazılı bildirim sonrasında işveren duruma göre buluş üzerinde hak iddia edip etmeyeceğine bakacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken husus bildirimin söz konusu buluş hakkında olması gerektiğidir. Yani işverenlerine sunulan faaliyet raporları ve benzeri bildirimler, bildirim yükümlülüğünü ortadan kaldırmayacaktır.[3]

Çalışanın Bedel İsteme Hakkı

Çalışanların bedel isteme hakkı Kanunda ve Çalışan Buluşlarına, Yükseköğretim Kurumlarında Gerçekleştirilen Buluşlara ve Kamu Destekli Projelerde Ortaya Çıkan Buluşlara Dair Yönetmelik (“Yönetmelik”) uyarınca düzenlenmiştir. Kanun madde 115/9 “İşverenin hizmet buluşuna ilişkin kısmi veya tam hak talebinde bulunmasını takiben bedel ve ödeme şeklî, işveren ile çalışan arasında imzalanan sözleşme veya benzeri bir hukuk ilişkisi hükümlerince belirlenir.” Yönetmelik madde 11/1 “Bedel ve ödeme şekli işverenin, hizmet buluşuna ilişkin tam veya kısmi hak talebinde bulunmasını takiben işveren ile çalışan arasında imzalanan sözleşme veya benzeri bir hukuk ilişkisi hükümlerince belirlenir.” düzenlemelerine haizdir. Bu kapsamda işverenin buluş üzerinde kısmi veya tam hak iddia etmesi üzerine işçiye ödenecek bedelin aralarında imzalanan sözleşme veya benzeri hukuk ilişkisinin hükümlerine tabii olduğu belirlenmiştir.

Çalışan Buluşlarından Çıkan Uyuşmazlıkların Çözümü

Bilindiği üzere uyuşmazlıklar kural olarak devlet mahkemeleri aracılığıyla çözülmektedir. Ancak son yıllarda, özellikle karmaşık ticari ilişkilerden doğan uyuşmazlıkların çözülmesinde, alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerine de başvurulmaktadır. Zira Türk Hukukunda da belirli uyuşmazlıklar için dava yoluna başvurulmadan önce zorunlu arabuluculuğa başvurma şartı getirilmiştir. Bu kapsamda Yönetmelik madde 24 uyarınca Yönetmelik hükümlerine göre ödenecek bedelin miktarı ve ödenme şekli üzerinde bir ihtilaf yaşanması halinde tahkim yoluna başvurulacağı öngörülmüştür. Yönetmelik uyarınca tahkim yoluna başvurulmadan önce uyuşmazlığın dostane yollarla çözülmesi düzenlenmiştir. Bu noktada tahkim süreci için zorunluluk arz eden yazılılık şartı Yönetmelik madde 24/2 uyarınca esnetilmiştir. Ezcümle Yönetmelik kapsamına ödenecek bedelin miktarı ve ödenme şekline ilişkin uyuşmazlıklarda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca düzenlenen tahkim prosedürü işletilecektir. Uyuşmazlığın yabancılık unsuru içermesi halinde ise 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu devreye girecektir.


[1] Rauf Karasu, Cahit Suluk and Temel Nal, Fikri Mülkiyet Hukuku (2nd edn, Seçkin Yayıncılık 2018). s. 250

[2] Ibid; Hakan Koçak, ‘Türk Patent Hukuku Açısından Çalışan Buluşlarında Hak Sahipliği Ve Çalışanın Bedel Hakkı’ [2019] Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi. s. 492

[3] Hakan Koçak, ‘Türk Patent Hukuku Açısından Çalışan Buluşlarında Hak Sahipliği Ve Çalışanın Bedel Hakkı’ [2019] Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi. s. 500 dn. 500

Burcu Okyay
Sabahattin Öztemiz