8 Kasım 2023 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan, Anayasa Mahkemesi’nin 17/5/2023 Tarihli ve 2020/22192 Başvuru Numaralı Kemtaş Tekstil İnşaat Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’nin başvurusuna yönelik olarak vermiş olduğu kararda; başvurucuların adli yardım taleplerin reddedilmesinin, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakları kapsamındaki mahkemeye erişim haklarını kısıtladığı yönünde sonuca ulaşılmıştır.

Başvurunun Konusu ve İlgili Mevzuat

Başvurucu Kemtaş Tekstil İnşaat Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’nin inşa ettiği site, idare mahkemesinin almış olduğu karar doğrultusunda Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından yıkılmıştır. Başvurucu, fazlaya ilişkin talebi ve dava hakkı saklı kalmak kaydıyla maddi tazminat davası açmış, ardından bilirkişi raporu doğrultusunda maddi tazminat talebini ıslah etmiş ve ıslah harcını ödeme gücü olmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur. Mahkeme, bu talebi reddetmiş; bu karara yönelik itirazı incelemekle görevli mahkeme de 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 334. maddesine göre özel hukuk tüzel kişilerinin adli yardımdan yararlanabileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmadığını belirterek başvurucunun adli yardım talebinin kesin olarak reddine karar vermiştir.

Olay ile doğrudan ilişkili olan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 334. Maddesinin 2. Fıkrası şu şekildedir:

“Kamuya yararlı dernek ve vakıflar, iddia ve savunmalarında haklı göründükleri ve mali açıdan zor duruma düşmeden gerekli giderleri kısmen veya tamamen ödeyemeyecek durumda oldukları takdirde adli yardımdan yararlanabilirler.”

İlgili kanun maddesi uyarınca kanun koyucu adli yardımdan yararlanabilecek kişileri sınırlı sayıda olarak belirlemiştir. Bir kimsenin adli yardım talebinin kabul edilebilmesi için; bu kişinin talebinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması, bu bakımdan yaklaşık ispat koşulunu sağlaması gerekir.[1]

Anayasa Mahkemesi Değerlendirmeleri ve Sonuç:

Anayasa Mahkemesi incelemesini Anayasa m.36 ve m.13 kapsamında yapmış olup somut olaydaki özel hukuk tüzel kişisine yapılan müdahalenin madde 13 kapsamında öngörülen ilkelere uygun olup olmadığı üzerinde durmuştur.

Özel hukuk tüzel kişileri gerçek kişiler gibi hak ve borç sahibi olabilmelerine karşın adli yardım kurumundan yararlanma hususunda kanundan kaynaklanan uygulamalar nedeniyle gerçek kişilere tanınan haklardan yararlanamamaktadır. Yargılama giderlerini ödeme hususunda güçlük çeken tüzel kişinin adli yardım kurumu dışında dava açmalarını kolaylaştırabilecek herhangi bir düzenleme/uygulama bulunmamaktadır. Somut olay özelinde değerlendirme yapan Anayasa Mahkemesi dava ehliyetine sahip olduğu hâlde yargılama masraflarını ödeme gücü olmadığını iddia eden ticaret şirketleri açısından takdir yetkisini kullanarak değerlendirme yapılmasının hukuk düzeninin herkes için öngördüğü nimet-külfet dengesinin sağlanması açısından zorunlu olduğu kanaatine varmıştır.

Anayasa mahkemesi ilgili kanun maddesi ve gerekçesi kapsamında bir özel hukuk tüzel kişisinin, yaklaşık ispat koşulunu sağlaması sonrası sırf sermaye şirketi olduğu için kategorik bir ayrımcılığa tabi tutulmasını ve kanun maddesinde bu durumun düzenlenmemiş olmasını hukuka aykırı bulmuştur.

Bunun yanında Anayasa Mahkemesi kararında, mahkemeye erişim hakkına yapılan bu müdahalenin temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasında ki “Meşru Amaç” ve “Ölçülülük” ilkelerinin de gözetilmemesi anlamına geldiğine işaret etmiştir (bkz: paragraf 60 ve 70). Ek olarak, yapılan bu müdahalenin başvurucunun mahkemeye erişimini aşırı derecede zorlaştırdığı hatta imkansız hâle getirdiği sebebiyle ağır külfet oluşturduğu dikkate alınarak başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

Ayrıca Anayasa Mahkemesi ilgili kararın 83. paragrafında TBMM’ ne bu konu hakkında yasal düzenleme yapması yönünde görüş bildirmiştir.

“Bireysel başvurunun amacına ve işlevine uygun şekilde benzeri ihlallerin de önüne geçilebilmesi amacıyla kanuni düzenleme yapılması hususundaki keyfiyetin TBMM’ye bildirilmesine karar verilmesi gerekir.”

Sonuç olarak, kararda da ifade edildiği şekilde özel hukuk tüzel kişilerinin bilhassa ticaret şirketlerinin ödeme gücünün olup olmadığı mali tablo ve bilançoları da incelenerek objektif olarak ortaya konulabilecek bir husus olduğundan bu konuda kanun koyucu tarafından kategorik bir ayrıma gidilmesi makul görünmemektedir. Anayasa Mahkemesi kararının, yargılama sırasında ortaya çıkabilecek yüksek tutarlı harç ve masraflar ve davanın sonucunun şirketin devamlılığına dahi etkileri olabileceği düşünüldüğünde isabetli olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, kanun koyucu tarafından hakkaniyete uygun bir düzenleme yapılması başka hak ihlalleri ve başvurulara sebebiyet verilmemesi açısından önem arz etmektedir.

Konuya ilişkin olarak Resmi Gazete’ye aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz:

https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2023/11/20231108-8.pdf

[1] Kanun gerekçesi ilgili kısmı: “Haklılık koşulunun varlığı konusunda ise yaklaşık ispat ölçüsünde hakimde bir kanaatin oluşması gerekir. Talepte bulunan kişinin baştan açıkça haksız görülmüyor olması da, adli yardımın koşulu olan haklılığın ispatı için yeterli sayılabilir.”

Emirhan Can
Altar Şahin