1. Vekil, vekil edenin menfaatinin her durumda gözetmekle yükümlüdür. Malik tarafından bir taşınmazın satışında, vekilin dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, ona dürüstlük kurallarını, sadakat ve özen borcunu gözardı ederek başkasına satış yapma hakkı bahşetmez.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, vekil, üstlendiği iş ve hizmeti vekalet verenin haklı menfaatlerini gözeterek sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Bu yükümlülük direkt olarak TBK 506/2 maddesinden doğmaktadır. Zira anılan hüküm; “vekil üstlendiği iş ve hizmetleri vekalet verenin haklı menfaatlerini gözeterek sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür” amirdir. Bu madde uyarınca, vekil, vekil edenin yararına ve onun açık iradesine uygun hareket etmek, vekil edene zarar verici hareketlerden kaçınmakla yükümlüdür. Bu kapsamda, vekil, vekalet yetkisini vekil edenin zararına kendisinin veya çıkar ilişkisi girdiği kişi yararına kullandığı takdirde, vekilin yaptığı işlem ve hizmet vekil edeni bağlamaz.

Tam da bu noktada ifade etmek isteriz ki; vekaletnamede tanınan dilediği bedelde dilediği kişiye satış yetkisi verilmiş olması vekilin keyfince hareket edebileceği yani istediği bedelle istediği kişiye satış yapabileceğini vekil edenin iradi olarak verdiği şeklinde kabul edilemez. Böyle bir yetkilendirme ile vekilin sorumluluğunun kaldırıldığı söylenemez. Böyle bir yetkilendirme ile vekil taşınmazı vekil edenin zararına yok pahasına satabilir. Oysa vekil, üstlendiği işi vekalet verenin haklı menfaatlerini gözeterek sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.

Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 5.5.1993-1/79-195 sayılı ilamı;

Malik tarafından bir taşınmazın satışında, vekilin dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, ona dürüstlük kurallarını, sadakat ve özen borcunu, gözardı ederek başkasına satış yapma hakkı bahşetmez. Kendi çıkarını gözeten vekil edenin yararı ile bağdaşmayan bir davranış içerisinde bulunan vekil, Borçlar Kanununun 390/1. maddesine göre sorumlu olur”

 şeklindedir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2012/715 E., 2013/236 K. sayılı ve 13.02.2013 T.ilamı;

malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.”

 şeklindedir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/1272 E., 2019/1399 K. sayılı ve 19.12.2019 T.ilamı;

Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.”

şeklindedir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/1217 E., 2021/687 K. sayılı ve 03.06.2021 T.ilamı;

         “ ..malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekilin, vekâlet sözleşmesinde belirtilen yetkilerin dışına çıkması, vekil edenin talimatına uygun hareket etmemesi ve onun yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapması durumunda değinilen maddeler uyarınca sorumlu olacağı açıktır.”

 şeklindedir.

Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1.Hukuk Dairesi’nin 2018/2777 E., 2019/103 K. sayılı ve 17.01.2019 T.ilamı;

“. malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez.Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.”

şeklindedir.

Yargıtay 1.Hukuk Dairesi’nin 2005/837 E., 2005/1805 K. sayılı ve 23.02.2005 T.ilamı;

malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.”

 şeklindedir.

2. Üçüncü kişi kayıt maliki, vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucudur.

Bu kapsamda, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. [1] Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Prof.Dr. Turhan Esener’in Temsil adlı eserinin 65 vd sayfalarında; “ Üçüncü kişinin duruma göre, temsilcinin görevlerine aykırı biçimde davrandığını bildiği ya da bilmesi gerektiği hallerde iyi inanç ileri sürülemeyeceğinden bu kişi yasal korumadan yararlanamayacaktır.” şeklindedir.

3. Şayet 3.kişi ile vekil arasında bir yakınlık söz konusu ise, bu durumda 3.kişinin vekilin kötü niyetini bilebilecek kişilerden olduğu kabul edilmekte ve böylelikle işlemin vekil edeni bağlamadığı kabul edilmektedir.

Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17.06.1992 T., 1992/1-27 E., 1992/391 K. sayılı ilamında; “dava konusu taşınmazın kayınpederi davacıya ait olduğunu ve gerçek değerini bilmesi bir yana, onun içerisinde bulunduğu fiziki ve ruhsal durumlarını da açık olarak bilmesi gereken kişi olduğu muhakkaktır”  şeklinde tespitlere yer verilmiştir. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi16. HD., E. 2017/58 K. 2017/123 T. 14.3.2017 ilamında da   davalı vekil ile kayıt maliki olan davalıların kardeş oldukları, babaları olan davacının vekâleti vermesindeki amacı bilecek ve bilmesi gereken konumunda oldukları, esasen bu hususun mahkemenin de kabulünde olduğu, bu durumda, olayı bilen ya da bilmesi gereken konumda olmakla T.M.K.’nun 3. maddesi anlamında iyiniyetli sayılamayacağı ve 1023.madde koruyuculuğundan yararlanamayacakları,” şeklinde tespitlere yer verilmiştir.

Aşağıda yer verdiğimiz Yargıtay Hukuk Genel Kurul kararlarında vekil ile temlik alan kayıt malikinin hısım veya arkadaş veya aralarında başkaca bir yakınlık ilişkisi bulunması durumunda, temlik alan kayıt malikinin temsilci vekilin görevine aykırı davrandığını bilmesi gerekli kişilerden olduğunu ve bu nedenle işlemin vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle iptal edilmesi gerektiği belirtilmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/1272 E.,  2019/1399 K. ve  19.12.2019 T. ilamı;

… Dava vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. … vekil kılınan davalı … ile taşınmazı satın alan davalı … kardeş olup, onun da bu durumu bilebilecek durumda olduğundan, iyi niyetli sayılamayacağı ve TMK.’nin 1023. maddesindeki korumadan yararlanamayacağı ve bütün olgular birlikte değerlendirildiğinde vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı sonucuna varılmıştır.” şeklindedir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/1252 E., 2020/992 K. sayılı ve 02.12.2020 T.ilamı;

“Tüm bu olgular karşısında vekil tarafından vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı, taşınmazı vekilden bedelsiz olarak devralan diğer davalı …’in de tarafların kardeşi olması nedeniyle bu durumu bildiği, dolayısıyla vekille el ve işbirliği içerisinde hareket ettiği sabittir.”

şeklindedir.

Yargıtay 1.Hukuk Dairesi’nin 2015/16736 E., 2018/15412 K. sayılı ve 11.12.2018 T. İlamı;

Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tazminat isteğine ilişkindir. Hal böyle olunca; ikinci el konumundaki davalı K1 ile diğer davalıların aynı mahallede ikamet etmekte olup komşu ve arkadaş oldukları, davalı K1’ın, durumu bilen ve bilmesi gereken kişi olup taşınmazın edinilmesinde iyiniyetli sayılamayacağı anlaşılmakla iptal tescil isteği bakımından davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken bu yönden davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.”

 şeklindedir.

Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1.Hukuk Dairesi’nin 2019/1601 K. 2020/302 T. 3.3.2020 ilamı;

Dava konusu parsellerdeki hisseler ise 01/04/2011 tarihinde herhangi bir bedel alınmaksızın davalı vekil K2 tarafından davacının ve kendisinin kardeşi olan diğer davalı K3’a devredilmiştir. .. Bu hususlar dikkate alındığında davalılar arasında fikir ve eylem birliği içerisinde vekalet kötüye kullanılarak davacıya ait dava konusu parsellerdeki hisselerin devrinin gerçekleştirildiği ortadadır.”

şeklindedir.

Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 1.Hukuk Dairesi’nin E. 2018/1679 K. 2020/1561 T. 11.12.2020 ilamı;

“kayıt maliki K3’in davacının amcasının eşi olması münasebetiyle K5 dosyaya cevaben verdiği beyan kapsamında vekalet görevini kötüye kullanıldığını bilebilecek durumda olduğunun kabulü gerektiği kanaatiyle dosya içeriği ve UYAP sistemi üzerinden incelenen Iğdır 2. AHM 2017/234 E. 2019/297 K. Sayılı dosya muhtevası dikkate alınarak, muvazaalı devir olgusu sabit görülmekle davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği halde reddi yönünde hüküm tesisi isabetli bulunmamıştır.”

şeklindedir.

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16.Hukuk Dairesi’nin 2017/1031 E., 2018/328 K. sayılı ve 15.03.2018 T.ilamı;

Mahkemece davacının bilgisi dışında çekişme konusu taşınmaz payının dava dışı K3’in yönlendirmesi ile vekil davalı K1 tarafından vekâlet görevi kötüye kullanılmak suretiyle davalı K2’e temlik edildiği, vekil davalı K1 ile davalı K2’in satıştan önce birbirlerini tanıdıkları, davalıların davacıyı zararlandırma kastıyla el ve işbirliği içinde hareket ettikleri, dolayısıyla davalı K2’in vekâlet görevinin kötüye kullanıldığını bilen ve bilmesi gereken kişi konumunda olup Türk Medeni Kanunu’nun 1024. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı,”

şeklindedir.

Yargıtay 1.Hukuk Dairesi’nin 2015/15214 E., 2018/14937 K. sayılı ve 27.11.2018 T.ilamı;

Temlik alan davalının, davacının görümcesi ve dava konusu taşınmazdaki paydaş olduğu, davalıların el ve işbirliği içinde hareket ederek vekaleten davacı taşınmazının devri sonucu davacının zararlandırıldığı, davalının da durumu bilebilecek durumda olduğu saptanmasına rağmen tapu iptal tescil talebinin reddine karar verilerek vekil aleyhine tazminata hükmedilmesi isabetli değildir.”

şeklindedir.

İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 1.Hukuk Dairesi’nin 2017/407 E., 2017/373 K. sayılı ve 28.03.2017 T.ilamı;

Somut olayda, davalı K1’nin davacı kardeşinden 1985 yılında aldığı genel vekaletnameye dayalı olarak 04/04/2011 tarihinde davacının hissesini kendi eşi olan diğer davalı K2’e devrettiği anlaşılmaktadır… Davalıların karı-koca olup davalı K2’in yapılan işlemler konusunda bilgi sahibi olmamasının ve iyi niyet iddiasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu görülmektedir. Bu durum karşısında davalı K1’ın uzun yıllar önce davacıdan aldığı genel vekaletnameye istinaden davacının taşınmaz hissesini davacı aleyhine olacak şekilde kendi eşi olan diğer davalı K2’e devrettiği, bu işlemin açıkça vekalet görevinin kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, buna dayalı olarak yapılan işlemin de iptali gerektiği anlaşılmaktadır.”

şeklindedir.

4. Vekil, vekil edenin zararına taşınmazı gerçek değerinden çok düşük bedelle kayıt malikine devretmişse; bu husus da yine vekil ile kayıt maliki davalının kötü niyetli işbirliğinin göstergesidir.

Şayet taşınmaz gerçek değerinden çok düşük bedelle kayıt malikine devredilmişse, bu durumda, vekilin vekalet görevini kötüye kullandığı izahtan varestedir. Zira, Yargıtay 13.Hukuk Dairesi’nin 11.05.1993 T., 2776 E., 4148 K. sayılı ilamında da vurgulandığı üzere, vekil özen borcu kapsamında taşınmazı vekil eden yararına gerçek değer üzerinden satmakla yükümlüdür. Aksi durumda, vekil, vekil eden zararına vekalet görevini kötüye kullanmış olur. Yargıtay 1.Hukuk Dairesi’nin 01.06.2020 T., 2017/1094 E., 2020/1984 K. sayılı ilamında; “Bedeller (Tapudaki Bedel ile Gerçek Değer) arasındaki aşırı oransızlık ve davalı Turgay’ın taşınmaz bedelini davacıya ödediğine ilişkin herhangi bir belge sunulmadığı gözetildiğinde, vekil olan davalının vekalet görevini kötüye kullandığı sonucuna varılmaktadır.” şeklindedir. Yargıtay 1.Hukuk Dairesi’nin 12.04.2011 T., 2010/13464 E., 2011/4255 K. sayılı ilamı; “Taşınmazın akitte gösterilen satış değeri ile satım tarihindeki gerçek değeri arasında aşırı fark bulunduğu, keza, taşınmazı satın alan Sündüz’ün vekil Orhan’ın akrabası ve hem de yanında çalışan olduğu.. değerlendirildiğinde vekilin vekalet görevini kötüye kullanmak sureti ile temliki gerçekleştirdiği kabul edilmelidir” şeklindedir. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14.Hukuk Dairesi Başkanı sayın Hüseyin Kovan’ın “Vekalet Görevinin Kötüye Kullanılması” adlı eserinin 148.sayfasında aynen davamızda sayın Mahkemenin yapması gereken işlemleri sıralamıştır, buna göre; “mahkemece temliklere ilişkin akit tabloları getirtilmeli, taşınmazın gerçek değeri keşif ile belirlenmeli, temlik eden ile temlik alan arasında akrabalık bağı veya hısımlık ve arkadaşlık ilişkisi bulunup bulunmadığı hususları gözetilerek karar verilmelidir.”

Nitekim Yargıtay 1.Hukuk Dairesi’nin 2010/6276 E., 2010/7396 K. sayılı ve 23.06.2010 T.ilamı;

Vekil tarafından yapılan temliklerde gösterilen değerler ile taşınmazların o tarihteki gerçek değerleri arasında açık ve aşırı fark olduğu sabittir. Vekil ile anılan davalılar birlikte yaşamaktadır. Bu durum karşısında davalılar Nail ile Fadime’nin durumu bilen ya da bilmesi gereken kişi konumunda olup; TMK’nun 1024.maddesi aracılığı ile 1023.maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacakları, diğer bir deyişle iyi niyetli sayılmadıklarından kazanımlarının korunamayacağı açıktır.”

şeklindedir.

Yargıtay 1.Hukuk Dairesi’nin 2016/8751 K. 2019/2627 T. 11.4.2019 ilamı;

Bilindiği üzere, vekalet görevinin kötüye kullanılmasında en önemli unsur vekil ve alıcının el ve işbirliği içinde kayıt malikini zararlandırmalarıdır. Somut olayda, çekişme konusu taşınmazlarda davacıların payı karşılığı bedeller mahkemece keşfen saptanmış, bu bedellerin akitte gösterilen bedellerden farklı olduğu ortaya çıkmıştır. Davalı …, davacıların payı karşılığı gerçek bedelleri davacılara ödediğini savunmamıştır. Bu durumda davacıların zararlandırıldıkları açıktır. Hal böyle olunca, tapu iptal tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile bedele hükmedilmiş olması doğru değildir.”

şeklindedir.

 Yargıtay 1.Hukuk Dairesi’nin 2020/160 E., 2020/5782 K. sayılı ve 05.11.2020 T.ilamı;

“her ne kadar dava konusu taşınmazın resmi senette gösterilen 114.000 TL satış bedelinin rayice uygun olduğu ileri sürülmüş ise de, bu bedelin dava konusu taşınmazın keşfen saptanan gerçek değerinden düşük olduğu, kaldı ki davalı …’ün taşınmazın gerçek değeri üzerinden satış bedeli ödediğini de ispatlayamadığı açıktır. Bu durumda davalı vekilin vekalet görevini kötüye kullanmak suretiyle davacı …’i zararlandırdığı, ilk el davalının da durumu bilen kişi konumunda olup, davalı vekil ile el ve işbirliği içinde hareket ettikleri anlaşılmaktadır.” 

şeklindedir.

Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1.Hukuk Dairesi’nin 2019/2174 E., 2020/31 K. sayılı ve 10.01.2020 T.ilamı;

taşınmazın tapudaki satış değeri (yada iddia edilen satış değeri) ile gerçek değeri arasında fahiş fark olması, bu hususun davacı tarafın zararına olup olmadığı..gözetilerek .. vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil istemi hakkında karar verilmesi gerekmektedir.”

şeklindedir.

Yargıtay 1.Hukuk Dairesi’nin 2010/13464 E., 2011/4255 K. sayılı ve 12.04.2011 T.ilamı;

Taşınmazın akitte gösterilen satış değeri ile satım tarihindeki gerçek değeri arasında aşırı fark bulunduğu..değerlendirildiğinde vekilin vekalet görevini kötüye kullanmak suretiyle temliki gerçekleştirdiği kabul edilmelidir.”

şeklindedir.

Yargıtay 1.Hukuk Dairesi’nin 06.05.2003 T., E.3909, K.5445 sayılı ilamı;

“ Çekişmeli taşınmazların 06.08.1999 tarihli resmi sözleşmeyle davalı M.K’ya 2.500.000-TL bedelle temlik edildiği, oysa gerçek değerlerinin 13.000.000-TL olduğu saptanmıştır. ..Davacının vekili (kızı) S. İle onunla akit yapan öteki davalı M.K’nın davacıyı zararlandırma amaçlı işbirliği içerisinde oldukları sonucuna varılmaktadır.”

şeklindedir.

[1] Yargıtay 1.HD 2018/3100 E., 2018/12614 K. sayılı ve 20.09.2018 T., Yargıtay 1.HD. 2015/15028 E., 2018/12530 K. sayılı ve 19.09.2018 T, Yargıtay 1.HD. 2013/18717 E., 2014/5197 K. sayılı ve 10.03.2014 T, Yargıtay 1.HD. 2015/18615 E., 2019/1082 K. sayılı ve 19.02.2019 T, Yargıtay 1.HD. 2012/452 E., 2012/1796 K. sayılı ve 23.02.2012 T ilamları

Serkan Kolay